Kütahya, Anasultan Köyü, "Kocadağ İni" Mağarası Ön Araştırma Faaliyeti 23 Ekim 2011
23 Ekim sabahı, Şehre küstü Bursaray İstasyonu’nun yanından Başkan Attila ile yola çıkacaktık. Faaliyete, sadece ikimiz gidiyorduk. Bu gidişimizin amacı yaklaşan bayramda yapılacak faaliyet için söz konusu mağaranın uygun bir seçenek oluşturup oluşturmadığını araştırmaktı. İstasyonda buluştuk. Saat 08:10’da Kütahya’ya doğru yola koyulduk. Tahminlerimize göre yolculuk iki buçuk saat civarı sürecekti. Tahminlerimizde pek yanılmamıştık. Yolda İnönü’den geçerken sağ tarafımızdaki tepelerin sırtında oyuklar gördük. Bu oyukların sırrını çözmeye çalışıyorduk ki önümüzde bitiveren bir tabelada “İnönü, İnler” yazdığını gördük. Tarihi İnönü’nün isim hikayesini de böylece çıkarmış olduk. Düşüncemize göre bu inlerin önünde kalan koca araziye İn-önü demişlerdi. Mola vermek için Kütahya girişine kadar bekledik. Daha sonra saat 10:30’da Kütahya girişindeki Yazıkanlar Tesisleri, Ekstramola Lokantası’nda molamızı verdik. Çay çorba işimizi de hallettikten sonra, 10:55’te yolumuza devam ettik. 11:35’te Anasultan Köyü’ne vardık. Köye varır varmaz bir köyde olmazsa olmaz olarak nitelediğimiz köy kahvesini aramaya koyulduk ama nafile. Kahve yoktu, bakkal yoktu. Yani köylülerin karşılaşabileceği, konuşabileceği, çay içebileceği bir kamusal alan, toplanma alanı yoktu. Sonradan muhtardan alacağımız bilgilere göre zaten köyde pek fazla insan da yoktu. Köy sadece sekiz haneliydi. Birkaç büyükbaş hayvan ve arpa, buğday, nohut tarlaları, dört traktör ama bir tanesi kullanılmıyor. Bu yokluğa rağmen sahip olduklarıyla olan ilişkileri, çalışkanlıklarını gösteriyor. Muhtarı beklerken iki çift ettiğimiz bir köylü, işine dönmek zorunda olduğunu söyleyip izin istiyor. Daha sonra muhtar, eğer hafta içi gelseydik bize yardımcı olmakta zorlanacağını çünkü hafta içi çok işleri olduğunu söylüyor. Zaten köye vardığımız esnada muhtar tarlada çalışıyordu. Muhtarı telefonla aradık ve gelmesini beklerken kendi imkânlarımızla birer çay içtik. Muhtar geldi. Beklediğimizden genç bir insan. Nihat Karaarslan, 28 yaşında. Tanışıyoruz. Fazla vakit kaybetmeden saat 11.55’te hemen arabaya atlayıp mağaranın yolunu tutuyoruz. Mağara, köyden bakıldığı zaman köylülerin Kocadağ dedikleri, fakat haritalarda Ömerbaba Tepesi olarak geçen bir tepenin zirvesine yakın bir yerde yer alıyor. Muhtarın anlattığına göre bu tepe, Dumlupınar Savaşından ya da diğer bir deyişle Büyük Taarruzdan önce, savaş için istihkâmların kurulduğu tepe. Fakat daha sonra bu istihkâmları Yunanların haber alması neticesinde savaşın yönü değişiyor ve aksi halde o tepenin arkasındaki geniş ovada olacak olan savaş Dumlupınar’da oluyor. Arabayla beş dakika gittikten sonra araba yolunun bittiği yerde duruyoruz. Bundan sonrası muhtarın deyimiyle “insan gücü”. Çantaya suları, kırmızı sprey boyayı koyuyorum. Hemen hazırlanıp yola çıkıyoruz.
Yolda ilerlerken muhtarla geçen hafta buraya kimsenin gelip gelmediğini konuşuyoruz. Muhtar, kendi bilgisi dahilinde böyle bir olay olmadığını fakat mağaraya gidişin yalnızca Anasultan’dan değil, Nuhören, Doğalar ve Yenice köylerinden de olduğunu söylüyor. İlerledikçe yorulmaya, zorlanmaya başlıyoruz. Kondisyon şart. Bölge sık ve bodur ağaçlarla kaplı. Biraz daha yağmur alsa ağaçlar daha da büyüyebilecek. Muhtardan öğreniyoruz ki savaş zamanında Yunanlar, köylülere bu ağaçları kestirip tren lokomotifi için yakıt olarak çektirmişler. O dönemden kalma ağaç kökleri hala bölgede duruyor. Beş yüz metre civarında bir tırmanış var önümüzde. İki yıl önce bölgede definecilik yapan bir grup, jandarma tarafından yakalanmış. Birkaç kez mola vererek, zorlanarak, tükenerek de olsa sonunda saat 14:00’da mağaranın ağzına varıyoruz. Mağaranın girişi sürünme gerektiriyor. Küçük bir giriş. Mağaranın yerini saptamak amacıyla geldiğimiz için malzemelerimizi getirmemiştik. Fakat her ne olursa olsun baret ve fener getirmemiz gerekiyordu. Yola çıktığım zaman fenerimi unuttuğumun farkına varmıştım. Attila Başkan da içindeki sıkıntının sebebini köyde çay içerken keşfetmişti. Kafa lambasını unutmuştu. Gidebileceğimiz kadar gidelim dedik. Cep telefonu ışıklarıyla mağaraya girdik. Mağaranın dikey olduğunu biliyorduk ve en azından dikey kısma kadar gideriz dedik. Daha önce de söylediğim gibi girişte sürünmek gerekiyor. Küçük sinekler insana musallat oluyor. Mağara sağdan giden bir kolla ilerliyor. Biraz gittikten sonra bir odaya açılıyor. Odada ses yankı yapıyor. İşte oradan dikey kısım başlıyor. İnişin olduğu yerde iki duvar arasına üç kalas sıkıştırılmış. Bu kalasların ortasına 15 metrelik yeşil ve kalın (tahminen 12 mm) dinamik ip bağlanmış ve aşağıya sarkıtılmış. Hemen yanında 2-3 senelik bir paslı zincir duruyordu. Bu zincirin, iki sene evvel yakalanan definecilere ait olduğunu tahmin ettik. Ayrıca bu yeşil ipten sağ duvardaki bir çıkıntıya oldukça tehlikeli bir doğal emniyet alınmış. Bu kayaya atılan düğüm de oldukça gevşekti. Yani aslında bilinçsiz yapılan bu eylem bu kişilerin canını tehlikeye atıyordu. Kalasların her an kırılıp bir ölümcül kazaya sebep olması işten bile değildi. Ayrıca tahminimizce bu faaliyet kimseye haber verilmeden yapıldığı için kurtarma organizasyonu şansı da yoktu.
İniş, boşluk inişi şeklinde gözüküyordu ve ipin uzunluğuna göre 15-20 mt. civarındaydı. Daha sonraki güzergâh için bir fikrimiz yok. Tekrar gelip araştırmak gerekiyor. Ayrıca bir adet yavru yarasa da ürkek bir biçimde alçak tavandan sarkıyordu. Dışarıya çıkıyoruz. Girişe MAD yazıyoruz. Ben notlarımı alırken başkan ve muhtar da mağara çevresini araştırıyor. Daha sonra, girişin fotoğraflarını çekiyoruz ve arabaya doğru yola çıkıyoruz. Dönüş yolumuz, geliş yolumuzdan daha farklı. Daha yatay ancak daha uzun bir rota izliyoruz. Malzeme taşımak için bu rota daha uygun gibi gözüküyor. Saat 15:25’te arabaya ulaşıyoruz. Biraz dinlenip yola koyuluyoruz. 15:40 gibi köye varıyoruz. Muhtarla vedalaşıyoruz, başkan hatıra olarak muhtara bir Mad Bülteni ve oltu taşı tesbih veriyor. Herkes halinden memnun ve biraz yorgun. Bursa’ya doğru yola koyuluyoruz. Bir keşif faaliyeti de böyle sona eriyor. Bayramda yapılacak faaliyet için buranın uygun olup olmadığını tartışıyoruz. Bayramda, 5-9 kasım da, tekrar burada olacağız.
Mustafa Caner
« Kasım 2024 » | ||||||
---|---|---|---|---|---|---|
Pt | Sa | Ça | Pr | Cu | Ct | Pz |
1 | 2 | 3 | ||||
4 | 5 | 6 | 7 | 8 | 9 | 10 |
11 | 12 | 13 | 14 | 15 | 16 | 17 |
18 | 19 | 20 | 21 | 22 | 23 | 24 |
25 | 26 | 27 | 28 | 29 | 30 |