Sırtlanini Mağarası Araştırma Faaliyeti 3-4-5 Mart 2017
Geçen yıl, Türkiye Arkeolojik Yerleşimleri (TAY) veri tabanında yaptığım sorgulama ile varlığından haberdar olduğumuz Aydın-Karacasu-Çamarası Köyü Sırtlanini mağarasına uzun bir süredir gerçekleştirmek istediğimiz faaliyetin haftası nihayet gelip çatmıştı. Faaliyetten üç gün önce Karacasu Jandarma Komutanlığı ve Çamarası Köyü Muhtarına faaliyet bildiriminde bulunmuştum.
Emrah Sınmaz ve Yenal Yazıcıoğlu ile 3 Mart 2017 Cuma günü akşamı Görükle’de bir araya gelip saat 19.00’da yola çıktık. Yaklaşık üç saatlik yolculuğumuzun ardından o gece konaklayacağımız Akhisar’daki bağ evimize vardık. Annemin hazırlamış olduğu leziz katmer ve yanıçlar (otlu pideler) ile açlığımızı giderdik. Bir süre muhabbet ettikten sonra “şimdi yat vakti” dedik ve yataklarımıza dağıldık. Her ne kadar kümesteki beç tavuklarının gece boyu neredeyse hiç ara vermeksizin ötmeye devam etmeleri kulaklarımızı tırmalasa da ahşap evde ve temiz havada enfes bir uyku çekmekten bizi alıkoyamadı.
Sabah uyanır uyanmaz saat 07:30 civarında Karacasu’ya doğru yola koyulduk. Bir müddet, Akhisar-Salihli otoyolu güzergâhında, Marmara Gölü yakınlarında, Lidyalılardan kalma Bintepeler bölgesinden geçerken irili ufaklı onlarca tümülüsün sunduğu manzara ile yol aldık. Daha önceden edindiğim bilgilere göre tümülüslerin hemen hepsi ilk ve orta çağlarda soyulmuş. Bu arada günümüz definecilerinin de alana ilgisiz olmadıkları tümülüslerin eteklerinde beliren kazı izlerinden bariz olarak anlaşılıyordu.
Bugün kahvaltımızı Alaşehir’de yapmaya karar verdik. Alaşehir’de kahvaltı ve Yenal’a çizme satın aldıktan sonra sırasıyla Sarıgöl, Buldan, Sarayköy ve Kuyucak ilçelerini geçip saat 11.00 civarında Karacasu’ya vardık. Burada kamp alanında tüketeceğimiz yiyecek-içecekleri satın aldık. Market alışverişi sırasında Emrah Sınmaz ağabeyimiz arabada kaldı. Alışverişten döndüğümüzde kısa bir zaman diliminde uyuyup uyanan ağabeyimiz bir de rüya görmüştü. Rüyasının en ilginç bölümü ise Yenal’ın alışverişe baret giyerek gitmiş olduğunu görmesiydi.
Kuyucak’tan ayrılıp Çamarası köyüne doğru seyahat ederken Çamarası köyü muhtarı ile telefon görüşmemiz oldu. Kendisinin İzmir’de olduğunu söyledi. Ancak oğlunu yardımcı olması konusunda yönlendirdiğini de belirtti. Yolumuzun üzerinde Sırtlanini Mağarasının 9 km mesafede olduğunu gösteren bir tabela ile karşılaştık. Bu sıra dışı bir andı bizim için; Türkiye’de sırtlan ini olduğu tescillenmiş bir mağaranın yönlendirme levhası ile karşı karşıyaydık. Hemen arabamızdan inip hatıra fotoğrafları aldık. Köyün girişinde muhtarın oğlu Alican bizi karşıladı. Köy konağında telefonlarımızı şarja bıraktık. Bu sırada pek bir enerjik Kemal isimli köy çocuğu futbol topu ile köy meydanında belirdi. Belli ki köyde onunla top oynayacak bir arkadaşı yoktu. Alican, Yenal ve ben bu afacan çocuğun topuyla yalnız başına sergilediği performansa ortak olduk ve ortada sıçan oynadık.
Telefonlarımızın yeterince şarj olduğu düşüncesiyle oyunu sonlandırdıktan sonra Alican’ın tarifi ile bir hayvan ağılının bulunduğu noktada bulunmasını ümit ettiğimiz çobana mağaranın yeri konusunda danışmak üzere yola çıktık. Ancak oraya vardığımızda çobanın karısı kocasının ilçeye gittiğini ve geç döneceğini söyledi. Bu kadın oğlakların tilki veya çakallar tarafından aşırılması olasılığına karşı her an tetikte ve gözetlemedeydi.
Oğlakları biraz okşayıp sevdikten sonra çobanın karısından aldığımız yol tarifi ile mağaranın bulunduğu mevkiye ulaşıp mağarayı aramaya koyulduk. Yalnız, mağarayı sık bitki örtüsü içerisinde tarif ile bulmak tahmin edilebileceği gibi oldukça zordu. Nitekim Alican ile telefon görüşmesi yapmak durumunda kaldık ve aldığımız tarif ile bir süre sonra mağaranın girişini bulduk. Ardından mağaraya giriş için hazırlıklar yapmak üzere arabamıza döndük ve mağaradan çıktıktan sonra hazır bulunması bakımından çadırımızı kurmaya ve odunlarımızı toplamaya karar verdik. Tulumlarımızı giyip yılan figürlü yontu bastonlarımızı da aldıktan sonra mağaraya tekrar döndük.
Mağara üç metrelik bir sürünme kısmından sonra çok yüksek bir tavana sahip geniş bir salon ile bizleri karşıladı. Hemen çömlek ve seramik kırıkları gözümüze çarptı. Yarasaların seslerini duyabiliyorduk; uçuş halindelerdi. Guano birikimi oldukça fazla, ağır bir koku hâkim ve aşağı yukarı her yer ıslaktı. Bir süre ilerledikten sonra koprolitlerin ilk örneklerine rastladık. Kemikler henüz görünürde yoktu. Mağara speleothem bakımından zengin bir manzara sunuyordu. Heliktit örnekleri bol miktardaydı. MTA kayıtlarına göre mağara yetmiş metre değil de belki de dört katı uzunlukta ve katlı bir oluşum sergiliyordu. İlerledikçe ipsiz inilebilecek derin çatlak ve yarıklar ile dikey inişler ve derin bölgeler keşfettik. Fakat envanterde yatay karakterde olduğu belirtilen mağaraya SRT ekipmanı getirmediğimiz için bir süre sonra şartları zorlamamak noktasında iniş yapmamaya karar verdik. Bir yandan mağara içerisinden görsel kayıtlarımızı alırken bir yandan da farklı lokasyonlardan koprolit örnekleri topladık. Mağaranın başka bir bölümünde olasılıkla kermes meşesi (Quercus coccifera) veya boylu ardıç (Juniperus excelsa) türlerine ait metrelerce yükseklikteki tavandan aşağıya salınmış bir kadının saçlarını andıran çok uzun saçak kök oluşumları fark ettik. Bunlar muazzam örneklerdi ve bizleri fazlasıyla büyülemişti. Bunların yanı sıra bir de odunsu ve kalın bir ağaç kökü bir piton yılanı gibi mağara zeminine iniş yapmıştı. Dönüşe geçtiğimiz sırada sırtlanların diyetinden artakalan kemik yığınları ile karşılaştık ve daha derin odaların varlığına şahit olduk. Mağara karmaşık ve hacim olarak çok büyüktü. Dolayısıyla haritalama için birkaç gün günlük emek yoğun bir iş gerektiriyordu. Bu durumda sırtlana ilişkin örneklerimizi de topladığımıza göre göre artık mağara incelemesini sonlandırabileceğimizi düşündük.
Dışarı çıktığımızda hava alaca karanlıktı. Kamp alanına dönüş sırasında derenin iki yakasından kınalı kekliklerin ahenkli ötüşleri kulağımıza ilişiyor ve bir süre sonrada çakalların ulumaya başlaması ile adeta çok sesli bir koro müzikali icrasına şahit oluyorduk. Kamp alanında kirli tulumlarımızdan kurtulduktan sonra ateşimizi yakıp akşam yemeği faslına geçtik. Ardından birkaç saat süren muhabbet ve üçtelli dinletileri ile geceyi tamamlayıp çadırımızda istirahate çekildik.
Sabah 8.00’da uyandığımızda mağaranın koordinatlarını almadığımızı fark ettim. Koordinatları alır almaz kampımızı toplayıp, Karacasu şehir merkezine kahvaltı yapmaya gittik. Birer çorba içip ayrılacağız derken doyumsuzluğumuz baskın geldi ve dört çeşit pide alıp kahvaltı faslını biraz uzun ve abartılı tuttuk. Kahvaltının ardından daha önce planladığımız gibi Afrodisyas antik kentini ve müzesini ziyaret etmek üzere yola düştük.
Afrodisyas’a yakın konumda ring seferleri gerçekleştiren kabinli römorklara sahip traktörler mevcut. Bu araçlara kişi başı on lira ödeyerek antik kentin giriş noktasına ulaştık. Buradaki ödeme noktasında da kişi başı on beş lira ödeme yaptıktan sonra antik şehrin sanat abidelerinin yer aldığı sokaklarda yürümeye başladık. M.Ö. 5. yüzyılda kurulan kent Roma İmparatorluğu döneminde gelişmiş M.Ö. 1. Yüzyıla kadarki dönemde başta heykelcilik olmak üzere önemli bir sanat merkezi haline gelmiş. Afrodit tapınağıyla ve Afrodit adına yapılan törenlerle ün salmış. Bölgenin günümüzdeki ismi Geyre, antik ismi Karia’da köken alıyor. Söylenilenlere göre bu şehir Türkiye’nin en ünlü fotoğrafçısı Ara Güler’in tesadüfi biçimde bölgede kaybolması ile bulunmuş. Heykeller ve diğer abideler benzersiz birer şaheser niteliğinde. Ayrıca müze bölümünde taş işçiliğinin çok özel örnekleri var. Bizde bu nadide eserlerin seyrine doyamadık.
Ama artık dönüşe geçmeliydik. Akhisar’a doğru yola çıktık. Güzergâhımız üzerinde tekstil ürünleriyle ünlenmiş Buldan İlçesine uğradık. Burada birkaç hediyelik ve hatıra ürün satın aldıktan sonra öğle yemeğimizi yiyip artık tekrar uzun mola vermemek üzere Akhisar yönünde yolculuğumuza devam ettik.
Akşam saat 18.00 civarında Akhisar’a ulaştık. Annem akşam yemeğine Kars mantısı hazırlamıştı. Çok aç değildik ama bu lezzete de hayır diyemedik. Yemeğin ardından Emrah ağabeyimizin Bursa’ya götürüp bonsai denemelerinde kullanacağı Kanada ve İtalyan melezi kavakları kökledik ve paketledik. Ardından aile boyu vedalaşma merasimi gerçekleşti. Dönüşte Susurluk molalı bir yolculukla Bursa’ya vardık. Ve faaliyetin son anları; bu verimli faaliyetin verdiği tatlı yorgunluğu üzerimizden atmak üzere evlerimize dağıldık.
İsmet Ceyhun Yıldırım
« Kasım 2024 » | ||||||
---|---|---|---|---|---|---|
Pt | Sa | Ça | Pr | Cu | Ct | Pz |
1 | 2 | 3 | ||||
4 | 5 | 6 | 7 | 8 | 9 | 10 |
11 | 12 | 13 | 14 | 15 | 16 | 17 |
18 | 19 | 20 | 21 | 22 | 23 | 24 |
25 | 26 | 27 | 28 | 29 | 30 |